top of page
Ara

MUMYA BESLENMESİ!

Yazarın fotoğrafı: İlgebeyİlgebey

Güncelleme tarihi: 1 Şub 2021

"Atalarımız şimdi bizim yediğimizden fazlasını yiyordu ama onlarda ne kalp vardı ne bişey!"


Valla... varmış meğer.



Ateroskleroz (Damar sertliği) Eskimo'da, Kızılderili'de, Mısırlı'da hatta Perulu'da da varmış.


Halbuki ateroskleroz (Üstteki resimde altta görülen durum) genelde modern diyet, yaşam tarzı ve çevreden kaynaklanan, yalnızca modern insana ait olan bir şey olarak görülür. Bir HORUS çalışmasında ise aterosklerozun milattan önce 4000 yılına kadar uzandığı görülmüş.


3 farklı kıtadaki farklı yaşam tarzına ve genetik mirasa sahip topluluklardan 137  insanın mumyası incelendiğinde 34’ünde arterlerde kalsifikasyon (kalsiyum birikimine bağlı sertleşme) görülmüş.



50 yıl önce Danimarkalı araştırmacılar omega-3 açısından zengin olan deniz hayvanlarının tüketiminin Grönland’ın yerli topluluğu olan Inuitleri (bildiğimiz Eskimolar) aterosklerozdan koruduğu hipotezini öne sürmüşlerdi. Davis ve arkadaşları da biraz farklı bir işe girişip rhesus maymunlarına balık yağı vererek yüksek kolesterol içeren diyete bağlı olarak gelişen aterosklerozu azaltmışlar. Yani omega-3'ün faydalarını biliyoruz fakat "Adamlar bol balık yermiş, hiçbirinin ne damarı tıkanırmış ne yüreği daralırmış ne de cini civleşirmiş (Gazipaşalı olmayanlar, merak etmeyin. Bunu bilmemekle pek bir şey kaybetmiyorsunuz.)" gibi "dayı iddiaları" alakasız.


Bu HORUS çalışmasında aterosklerozun erken dönemlerdeki tarihini anlamak için 500 yıl önce yaşamış ve deniz ürünlerine dayalı beslenmiş avcı-toplayıcı Inuit üzerinde çalışılmış.



Burada üzerinde çalışılan mumya sayısı 5. Amerika’nın Massachusetts ("Masaşusets" okunur) şehrinin Brigham and Women’s Hospital adlı hastanesinin kalp ve damar merkezinde çalışma yürütülmüş. Bu mumyalar Grönland’ın Uunartaq adlı adasında öncelikle soğuk çevre şartlarınca korunmuş ve 1929’da Martin Luther tarafından bulunmuş. Mezarlarının içinde bulunan eşyalar ve tipik kıyafetler gösteriyor ki bu kişiler 1500’lerde defnedilmiş. Taş, balina kemiği ve fok derisinden şapkalar ile mızrak, kürek ve oklar içeren kayıklardan bahsediyoruz. Bu araçlar, balık, kuş, memeli deniz canlıları ve caribou geyiği avladıklarının göstergesi. Bunları hala zıpkın niyetine kullanıyorlar.



Bir bebek mumya çalışmadan çıkarılmış çünkü kemik doku harici dokular analiz yapmaya yeterli değilmiş. İskelet ve diş özelliklerine bakıldığında diğer mumyaların ergen ya da genç oldukları, 2’sinin erkek olduğu ve birinin 18-22, diğerinin 25-30 yaş arasında olduğu; 2’sinin ise kadın olup birin 16-18, diğerinin ise 25-30 yaş aralığında olduğu görülmüş.


Ölüm sebepleri belirlenememiş. Şahdamarları, torasik (göğüs) ve retroperitoneal (karın boşluğu denebilir) aort ile iliak (leğen kemiği bölgesi) arterler (atardamar) 4 bireyde de o zamandan beri korunmuş fakat kalple ilgili güvenilir bir anatomik işaret bulamamışlar.



3 mumyada kalsifiye aterom (Damarda kalsiyum birikimi sonucu oluşan plak. Bu plak damar kanalını daraltır, kan akışını engeller. Bu durumla mücadele etmek için kalp duruma uyum sağlar ve daha çok çalışır. Onun da bir sınırı vardır. Bu noktaya gelene kadar zaten üzerine yeteri kadar yük binmiş, yorulmuştur. Yani plak demek damak sertliği demek, o da tıkanıklık ve devamında kalp hastalığı demek) bulunmuş.



Damarların tam dallanmaları ortaya konulamayınca durumun ciddiyeti, hastalık şiddeti kesin olarak gösterilememiş ama 3 mumyada görülen durum bize aterosklerozun var olduğunu göstermiş.


Yani bu çalışma, hareketli yaşam tarzlarına ve deniz ürünlerine dayalı beslenme alışkanlıklarına rağmen 500 yıl önce yaşamış 3 genç Inuit yerlisine ait mumyalarda kalsifiye plak olduğunu göstermiş. Bu dönemlere ait iskemi (Kanlanmanın az oluşu sonucu oksijensiz kalan dokuların ölümü) olaylarının sıklığını bilmesek de günümüz Inuit yerlilerinde kalp-damar hastalığından ölümlerin yaygın olmadığını biliyoruz.


Aterosklerozun gelişimi -farklı etken ve süreçlere bağlı olabileceğinden- karmaşıktır ve dolayısıyla “Bunun sebebi omega-3’tür” şeklinde tek bir sebebe dayandırmamızı engeller. Diğer sebepler arasında çevredeki duman var. Çünkü Inuitler ve diğer eski topluluklar yaşadıkları kapalı alanlarda ateş yakarlardı (1).


Aterosklerozun (damar sertliği) eski topluluklarda olup olmadığını görmeye çalışan başka çalışmalar da var. Allam ve arkadaşları 52 antik Mısır mumyasına bakmış. 12'sinde kesin (damar çeperinde plak), 8'inde muhtemel (damar boyunca kimi bölgelerde) ateroskleroz görülmüş.


Üstelik bunlardan birisi de MÖ 1550-1580 arasında yaşamış bir prenses. Yani eğer bir gün bir mumya ayaklanıp karşınıza dikilirse fazla üstüne gidip heyecanlandırmayın çünkü muhtemelen damar sertliği yaşıyordur, kalbi bunu kaldırmayabilir.


Diğer bir çalışmada ise antik Mısır (76 kişi), Peru (51), Güneybatı Amerika Kızılderilileri (5) ve Aleut Adası yerlilerinden (5) oluşan 137 mumya incelenmiş. Toplamda 47'sinde (%34) ateroskleroz görülmüş (2).


Elde çalışma sayısı az, doğru ama burada "Yeni çalışmalara ihtiyaç var" gibi bir şey absürd olur çünkü takdir edersiniz ki mumya bulmak bir dert. 5 Inuit'i mezarından çıkarmak değişik tabii ama gayet zor. 137 mumya bulmak da gayet başarılı. Onlarda damar sertliği tespit etmek ise bana kalırsa gerçekten takdir edilesi.



Yani günümüz yaşam tarzının damar sertliği olayının yaşanma sıklığına etkisi başka konu, ama şu kesin: Damar sertliği modern insana ait bir hastalık değil. Geçmişi de biraz var.


4000 yıl kadar (1,2).



KAYNAKÇA:



38 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page