top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıİlgebey

KİLO ALDIRIYOR, O DA EN İYİ İHTİMALLE: KLORPİRiFOS, BİR BÖCEK İLACI

Güncelleme tarihi: 14 Haz 2022


Dünya nüfusu arttıkça tarım faaliyetleri daha verimli olsun diye daha çok uğraşır olduk. Tarladaki ürünün böceğe, mantara, yabani ota vs kurban edilmesine göz yumabilmek artık daha zor. Günümüzde biyoteknoloji uygulamalarına bir tepki olduğu ortada. Bunun da etkisiyle -tarım alanlarının gün geçtikçe daraldığını da düşününce- pestisit kullanımı tarımdaki verimi artırmada ilk başvurulan uygulamalardan biri olmaya devam ediyor.


Pestisit dediğimiz ilaçlar, “pest” olarak isimlendirilen ve yetiştirilmeye çalışılan ürüne zarar verebilecek canlıların öldürülmesi ya da hiç değilse kontrol altında tutulması (verdiği zararı belli bir düzeyde tutulması) için kullanılıyor. Pestisit denince günümüzde insan sağlığı için en tehlike oluşturan grup olarak öne organik fosfat içeren insektisitler (böcek ilaçları) çıkıyor. “Göze çarpmak” derken, öyle sıradan bir orandan değil, dünya genelindeki insektisit kullanımının yarısından bahsediyoruz. Her iki böcek ilacından birinde organik fosfat var. Bunlar arasında da bir tanesi sırıtıyor: “Klorpirifos”.



Çok basit düşünelim. Biz, insanlar olarak niye ilaç kullanırız? Düz, dümdüz bir cevabı var: Sağlığı korumak. Tarım ilaçları da bunu bitkilerde gerçekleştirmeye çalışır. Zaten dünya nüfusu artıyor, bu artan nüfusa besin sağlamak gitgide daha fazla çaba isteyecek. Bu durumda bitkinin sağlığını koruyamadıktan sonra ürün elde edemeyeceğimiz için her türlü tuşa basmak da mübah oluyor haliyle. Bitkide hastalık, haşere ve diğer sorunları ortadan kaldırmak, o da olmazsa bu tehdidi dizginlemek ya da en olmadı ortaya çıkan hasarı azaltmak, yani bitki verimliliğini (en basit şekilde söylersek, verdiği ürün miktarını) korumak gerek.


Evde, tarlada ve doğada kullanımı en yaygın olan böcek ilaçlarından olan klorpirifos namluyu pire, kene, kurt, bit (yaprak için fena bir sorun), hamamböceği (ev için büyük sorun), çekirge (mesela mısır için büyük sorun) ve sivrisinek (bilin bakalım kimin için büyük sorun?) gibi haşerelere doğrultur. Kullanımı ise genelde tahıl ürünleri (bölgeye göre hangisinin temel tahıl ürünü olduğuna bağlı olarak değişmekle beraber buğday, arpa, mısır, soya vb), pamuk, fındık, narenciye, elma, şeftali, üzüm bağları, çim ve evlerde dekoratif amaçlı kullanılan süs bitkilerinde yaygın. Türkiye’de elma, şeftali, armut, bağ ürünleri, domates, biber, patlıcan, patates gibi ürünlerde kullanımı 2016 yılında yasaklandı. Klorpirifos içeren ilaçların piyasadan toplatılmasına da karar verildi. Ama günümüzde ürünlerde ne kadar klorpirifos kalıntısı olduğuna dair bilgiler şeffaf değil. Bizden Avrupa Birliği ülkelerine giden ürünlerin de yüksek düzeyde klorpirifos içerdiği için iade edildiğini (2017'de) bildiğimize göre, soframıza bu ilaç kalıntısının bulunduğu besinlerin düşebileceği ya da çoktan düşmüş, hatta boğazımızdan geçmiş olabileceği kaygısına kapılmamız baya normal.


Pestisitler, organik fosfatlı ilaçlar, insektisitler, klorpirifos… Bir sürü isim saydık. İyi de, biz bunlardan niye kaygılanalım? Ne yaptık ki biz bunlara, dertleri ne?


Kafamızı oynatmadan gözümüzü hafifçe çevirmek, parmağımızı hafifçe oynatmak, hiçbir şey yapmadan sadece nefes almak, hatta nefesimizi tutmak için dahi yani canlı kalabilmek için sinirlerimizin çalışmasına ihtiyaç duyuyoruz. Sinirler, farkında olduğumuz ya da olmadığımız işleri yapabilmemiz için gereken emri ileten görevliler gibi. Vücut içindeki bürokrasinin ayak işlerini halledenler bu koca yürekliler. Bir sinir diğerine, öbürü ötekine, öteki sinir bir kasa ya da bir başka sinire… Kısacası bu, sinir sistemi olan canlılar olarak bizim çalışma biçimimiz.


Sinirlerin birbiriyle iletişimini sağlayan maddeler var, bunlara “nörotransmitter” diyoruz. “Transmit” demek, “iletmek” demek zaten (İngilizcemiz fena değildir). “Nöro” da “sinirle ilgili” bir şeylerden bahsettiğimizin spoiler'ını verir. Yani sinirlere ait ileticidir nörotransmitterler. Bunlar genellikle hormonlardır. Bahsettiğimiz hormonlar arasında “asetilkolin”in birçok görevi var mesela. Biz farkında değilken organların çalışmasının yürümesinde ve diğer birçok alanda asetilkolin (ACh) çalışır. Asetilkolin’i parçalayan enzim (“görevli” diyelim) de var tabii: Asetilkolin esteraz (AChE). İşte, klorpirifos bu enzimin işine taş koyar. Çalışmasını engeller. Enzimle asetilkolin’in normalde birleşmesi lazım, yüzleşmeleri lazım ki enzim asetilkolin’i yıkabilsin. Klorpirifos işte tam o bağlantı noktasına gelir oturur haylaz.


E olsun, nolcak ki asetilkolin parçalanamazsa? Her şeyin fazlasının zarar olması gibi, asetilkolinin fazlalığı da zarar. İşin kötüsü, klorpirifosu daha da tehlikeli yapan şey yağda çözünebilmesi (yağda çözdürüldüğü çalışmalarda vücuda emiliminin %80’lere çıktığı görülmüş) çünkü bu özellik onun kan-beyin bariyerini geçmesini sağlayabilir. Ayrıca yine aynı işe taş koyma olayını beyindeki sinirlerde de gerçekleştirebilir. Bu sefer de orada asetilkolin birikir. Henüz beyin gelişimi devam eden bebeklerde bu büyük risk. Yaş düştükçe tehlikenin boyutu da artıyor. Ayrıca iş beyinle sınırlı kalmaz, yağda çözünebilmek klorpirifos gibi bir ürün için adeta nimet. Mithril'i sırtına geçirmiş gibi olur, işleri kolaylaşıverir. Kan dolaşımı aracılığıyla karaciğer, yağ dokusu ve diğer birçok bölgeye dağılır meret. Yağ dokusunda diğer dokulara göre daha fazla birikir bu sebepten. Burada da rahat durmaz. Enerji harcamasını artıran (metabolizmayı hızlandıran) türdeki yağ dokusu olan kahverengi yağ dokusunun işine taş koyar, yağ depolamasını (“yağlanmayı” diyelim) artıran klasik, beyaz yağ dokusunun çalışmasını artırdığı için obeziteye katkıda bulunduğu sıçanlarla yapılan çalışmada gösterilmiş. Buraya döneceğiz, bu burada beklesin.



Klorpirifos’un gerçekleştirdiği bu geniş çaplı operasyon hem kısa vadede hem uzun vadede etkiler gösterir çünkü yağda çözünür olması klorpirifosun yağ dokusu ve diğer dokularda birikip kalmasına yol açtığından dolayı uzun vadede de etkiler görülür. Ama kısa vadede asetilkolin miktarındaki aşırı artışın sonucunda kaslar ve salgı bezleri aşırı çalışır çünkü asetilkolin bunların normal şekilde çalışmasından sorumlu denetçidir. Ama asetilkolin olması gerekenden yüksek düzeyde bulunuyorsa, bu kaslar ve salgı bezleri olması gerekenden fazla çalışır mecburen. Ne şekilde ve ne kadarına maruz kalındığına bağlı olarak, ortaya çıkan belirtiler değişiklik gösterir.


Genelde belirtiler klorpirifos ile temastan sonraki ilk yarım saat ile 3 saat arasında ortaya çıkar. Deride soluk renk, ter boşalması, burun ve gözde akıntılar, el ayak titremesi, huzursuzluk (anksiyete), ilerlemesi durumunda karın ağrısı, kusma, ishal, solunum güçlüğü, çarpıntı, hızlı nefes alıp verme (tek seferde alınamayan oksijeni kesik kesik solunumla telafi etmeye çalışırız), tansiyon yüksekliği ve kas güçsüzlüğü, seğirmeler, kramplar (ki bu krampların solunum sistemindeki ve diğer hayati organlardaki kaslar için de geçerli olduğunu düşünün) ve daha da ileri tabloda bilinç bulanıklığı, halüsinasyon, baş ağrısı ve dönmesi, nöbet, koma hatta ölüm (özellikle yüksek miktarda klorpirifosa ağızdan maruz kalınırsa dakikalar içinde) görülebilir.


İyice içinizi daralttık. Vitesi biraz düşürelim ve klorpirifos bizi nereden bulur, yollarımız nasıl kesişip de yağ dokumuzda klorpirifos biriktiririz, bunu konuşalım.


İlaç bitkilere genelde püskürtme yoluyla uygulanıyor ("Fışkırık" adlı emektar araç ya da daha ileri ekipmanlar ile). Gerekli ekipman kullanılmazsa ağız yoluyla, solumayla ya da deriye temas etmesi yoluyla bulaşabilir. Deriye temas yoluyla bulaşan miktar ağızdan bulaşma ya da solunum yoluyla bulaşmaya göre çok daha az gerçi. Biraz naftalinli olsa da (1984) klorpirifosun temas yollarının etki düzeylerini karşılaştıran bir çalışma var. Burada ağız yoluyla uygulanan klorpirifosun %70’i, idrarda kalıntı madde olan TCP şeklinde bulunmuş (Vücuttan idrar yoluyla atabilmek için TCP'ye dönüştürülmüş yani). Deriye temas sonucunda ise bu oran %1 ile sınırlı kalmış. Naftalini daha az olan (1999) bir çalışmada ise ağız yoluyla klorpirifosun tamamının, deri yoluyla ise %1’inin emildiği ortaya koyulmuş. 2005 tarihli bir çalışmada (Vay be, 2005 bile naftalinli artık...) ise gönüllüleri tutup koldan uygulamışlar bu kez klorpirifosu. Bunun sonucunda dahi klorpirifosun yaklaşık yarısı emilememiş ve emilen miktarın da yalnızca bir kısmı idrar yoluyla atılabilmiş. Öyle ya da böyle, vücuda giren klorpirifosun hepsini atamıyoruz, vücutta birikiyor. Gitmiyor arkadaş, kalkmıyor masadan.


Püskürtme yoluyla uygulama sonucunda ilaç bitkinin yaprağına, gövdesine, köküne, oradan da toprağa geçiş yapıyor. Kalan kısım ise havaya karışıp gidiyor. Böylece kuşlar, arılar gibi alakası olmayan, hedefin dışında kalan gariban canlılar da etkileniyor.


Toprağa geçiş sonucunda toprak yapısı ve burada yaşayan canlılar da etkileniyor. İyi yönde etkilenmediğini söylesek de inanmazsınız zaten artık. Üstelik klorpirifos toprakta 4 yıla kadar varan süreler boyunca kalabiliyor uygulanan miktarına göre.



Toprakta suyla karışması sonucunda –yağmurların da katkısıyla- yer altındaki su kaynaklarına, derelere, çaylara, denize giriyor. Durmuyor arkadaş. Dur mu yor. Bu sularda yaşayan canlılarda da birikip onların sağlığını ve biz onları tükettiğimizde de bizim sağlığımızı etkileyebiliyor yine. Aynı yolla içtiğimiz suya da karışabilir ayrıca. Sardırdı mıydı bırakmıyor, buluyor bir şekilde. Buharlaşma sonucu ya da ilaç uygulaması sırasında etrafa dağılan klorpirifos, havada taşınıp hiç alakası olmayan, bir başka yörenin olaydan tamamen habersiz insanının bağına, bahçesine, evine, tavuğuna, kuşuna yağmur, kar ya da diğer şekillerde inebiliyor ve bu gıcık dönüşüm sürüp duruyor. Musibet, dört koldan ve acelesi varmışçasına yayılıyor.


En yaygın bulaşma yolu meslek dolayısıyla yaşanan bulaşma. Bunu beslenme yoluyla bulaşma takip ediyor. Klorpirifosu besinler aracılığıyla alabilmemiz, klorpirifosun PBA (mesela plastik şişede) ve TCP gibi kalıntılarının besinde ne kadar bulunduğuna ve bizim bunun ne kadarını vücuda emebildiğimize bağlı.


Bunun için bir üst sınır belirlenmiş, buna da “acceptable daily intake” yani “kabul edilebilir günlük alım” (ADI) denmiş. Avrupa Birliği’nin koyduğu bu sınır, ürünün kilogramı başına 0,01 miligram. Bundan daha yüksek miktarda klorpirifos içeren ürün kimsenin tüketimine uygun değil. Biz ise 19 Şubat 2018’de Bulgaristan’a kilogramında 0,140 mg klorpirifos içeren biberleri göndermişiz. Tabii ki gümrükten geri dönmüş. Bir milletvekilinin aynı yılın 13 Mart’ında verdiği soru önergesinde, 2017 yılında Avrupa Birliği ülkelerine yapılan ihraçların iadeleri de hatırlatılmış, 2016 yılında klorpirifoslu ürünlerin toplatılması yönünde karar çıkmasına ve aralarında biberin de bulunduğu ürünlerde bu ürünün kullanımının yasaklanmasına rağmen 2018 yılında neden kalıntı içeren ürünlerin piyasada olduğu sorusu sorulmuş. İşin asıl gıcık tarafı, iade edilen bu ürünlerin ne yapıldığıyla ilgili kısım. Cevap: B i l m i y o r u z.


Kullanımı 60’lı yıllarda iyice yaygınlaşan klorpirifos sonraki yıllarda birçok kişinin canını aldı ya da en iyi ihtimalle sağlığını bozdu. Dünya Sağlık Örgütü’nün "orta düzeyde tehlikeli" olarak belirlediği klorpirifosun ABD’de evlerde yaygın kullanımı 2001 yılında yasaklanırken 2018 yılında çıkan bir mahkeme kararıyla klorpifiros kullanımı tamamen yasaklandı. İlk uygulamaya geçen eyalet Hawaii oldu. 6 Aralık 2019 tarihinde de Avrupa Birliği’nde yasak geldi. Bizde de belli ürünler hariç (ki onlarda da rastlandığına göre) kullanılıyor ve hala birçok ülkede kullanımı devam ediyor. #Zehirsizsofralar imza kampanyası günümüzde (14.06.2022 itibariyle) 167.832 imzaya ulaştı (hedef 200.000). “Zehirsiz Kampanya”nın katkılarıyla meclis ve üniversitelerde gündeme gelen talep ve öneriler sonucunda 2020 itibariyle 25 ilacın kullanımı yasaklandı, bunlar arasında tehlike düzeyi oldukça yüksek olan 9 tanesi ise hala yasaklanmayı bekliyor. Talep, 2030’a kadar pestisitlerin tamamının yasaklanması. An itibariyle, içinde bulunduğumuz durum göz önünde bulundurulduğunda kişisel görüşüm, bunun belirtilen yıla kadar –en azından ülkemizde- gerçekleşmeyeceği yönünde.


Klorpirifos üstelik öyle ev usulü temizlik önlemleriyle pek de kurtulabildiğimiz bir şey değil. Çin’in tükettiği lahana türlerinden ikisi olan kıvırcık lahana (İngilizce’de “kale” olarak geçen) ve "pak choi" ile gerçekleştirilen bir çalışmada normal su, %0.10 NaCl (tuz), karbonat, akan suya maruz bırakma ve blanching ("şok haşlama", yani önce kaynar suda beklet, sonra buzlu suya daldır) yöntemlerinin kalıntı temizleyicilikleri karşılaştırılmış. En iyi yöntemin en azından 15 dakika boyunca karbonat ile temizlemek olduğu ortaya konulmuş. Ki onda da etki bir noktaya kadar.



Klorpirifos konusunu, “bu konuya geleceğiz” dediğimiz kısma değinerek tamamlayalım. Bahsedeceğimiz çalışmanın denekleri fareler. O yüzden tutup da bu çalışmanın sonuçlarını insanlarda da aynı sonuçların elde edilebileceği düşüncesine kapılmadan yorumlamamız gerek. Çalışmayı yürüten ekip, en sık kullanılan 34 pestisit ve "herbisit"e (ot ilacı) maruz bıraktığı fareleri yüksek kalorili diyetle beslemiş. Bunun yağ depolamayı sağlayan beyaz yağ dokusu ve soğuk havada ve besin tükettiğimizde aktifleşip (vücut ısısını artırmak için) enerji harcamamızı artıran kahverengi yağ dokusuna etkisini incelemişler. Çalışmanın baş yazarı George Steinberg, klorpirifosun obeziteye katkı yapması için kahverengi yağ dokusunun enerji harcamasını günlük 40 kalori kadar düşürmesinin yeterli olacağını belirtmiş. Ki bu yılda yaklaşık 2.5 kg alımına sebep olacak bir şey. Durup dururken kilo alacağız yani, iyi valla.


Biz garibanların elinden gelebilecek şey, ilacın kullanılmadığı ürünleri tükettiğimizden -olabildiği kadar- emin olmak ve risk altındaki yiyeceklerimizi gerekli temizlik işlemlerine tabi tutmak. Sonuç olarak, klorpirifosa her türlü maruz kalacağız gibi, anladık artık. Ama en azından besinlerde kalıntısı var mı diye bakılmasına, kalıntı analizi yapılmasına ihtiyaç var. Ben yapabilsem yapıcam da benim ofiste diyet yazmam, Mobil Diyet'e falan gitmem lazım. Hadi sevgili yetkililer, yapınız şu işi.



KAYNAKÇA

1-https://www.sciencedaily.com/releases/2021/08/210827184147.htm

2-https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1801060

4-https://www.yesilist.com/turkiyede-yasaklanmasina-ragmen-kullanilan-zehir-klorpirifos/ 5-https://www.osbgida.com/klorpirifos-nedir/

6-https://www2.tbmm.gov.tr/d26/7/7-26421s.pdf

7-https://www.change.org/p/t-c-tar%C4%B1m-ve-orman-bakanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-t%C3%BCm-canl%C4%B1lar-i%C3%A7in-zehirsiz-sofralar-tar%C4%B1m-zehirleri-yasaklans%C4%B1n-tctarim/u/25462120

8-https://gidadedektifi.com/2018/02/22/biberde-klorpirifos-maddesi-tespit-edildi/

9-https://applbiolchem.springeropen.com/articles/10.1186/s13765-021-00632-3#Sec20


74 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page